Raskolnikov için tuhaf bir dönem başlamıştı. Sanki üzerine bir sis çökmüştü de onu her şeyden ve herkesten ayırmıştı. Bu sisten sıyrılmak, onun iradesini aşıyordu. Sonradan bu dönemi hatırladığında aklının durgunlastığına karar vermişti. Birçok şeyi yanlış hatırlıyor ya da hiç hatırlamıyordu. Yine sonradan bu dönemde olanlar hakkında ancak başkalarından kendisiyle ilgili bilgi edinebildi. Olayların çoğunu tamamen unutmuştu. Hayalleriyle gerçek olayları karıştırıyor, birçok şeyi unutuyordu. Bazen kendini hastalıklı, acı verici bir üzüntüye kaptırıyor; bu üzüntü, ruhunu bozguna uğratan müthiş bir korku şekline dönüşüyordu. Fakat buna karşılık yaşamında, az önceki korkunun tam tersi olan bir kaygısızlıkla dolu dakikaları, saatleri hatta günleri olduğunu anımsıyordu. Bu kaygısızlık, bazı insanların ölüm halindeki hastalıklı vurdum duymazlığını çok andırıyordu. İlgilenmesi gereken şeylerle ilgilenmiyordu. Ah, eğer, her şeyi bırakıp kaçabilse, birçok şeyi unutabilse, mahvolmak pahasına da olsa, artık olanları hiç düşünmese ne kadar mutlu olurdu