Yapıyoz işte bir şeyler. Ne yapıyoz çok da emin degilim aslında. Ama işte çorba kaynıyo vakit geçiyo bir şekilde. Bitcoin artarsa mutlu oluyorum düşerse üzülüyorum. Bazen artinca da üzülüyorum. Çünkü düştükten sonra satmış oluyorum veya yüksekken biri gönderiyor ondan.
Peki ben ne yapıyorum? Bir iki proje var. Bir yanından tutup yapıyorum bende işte. Css kodluyorum, sözleşmesini yazıyorum, teklifini hazırlıyorum. Sunucusunu hazır ediyorum falan derken bir bakıyorum akşam olmuş zaten. Kendi işinin, karışanın olmaması mükemmel bir nimet. Bir kere kafanda bunu yaparsam ne olur gibi bir düşünce yok. O anda canın istiyorsa yapıyorsun. Fırça, trip atacak kimse yok. Teknik konudan anlamayan birine, “o iş öyle değil” diye anlatmaya gerek yok, çünkü o iş öyle değil, böyle. Sıkıntılı tarafları da var tabi. Mesela bu ay elime şu kadar nakit geçecek diyemiyorum. Net değil. Fakat bir ay ev aldırıp, üç ay az çorbaya mahkum edebilir.
Bazı şeyleri de net anlamaya başlıyorum tabi. Hem teknik konularda, hem hayata dair. Docker falan koşturuyorum. Bir de başkasına değil de kendine yapınca işleri daha zevkli hale geliyor. Aslında geliyormuş, bu zamana kadar farkına varamamışım. Şimdi şimdi anlıyorum, her çalıştığım iş yerine, kendi işimmiş gibi bağlanmamın nedenini.
Yeni ofis falan açmışık. Bir gel değil mi? Bir hal hatır sor. En azından hayırlı olsun de falan. Yok pezevengin illaki işi düşecek. Hayırlı olsun ya iş yeri açmışsın deyip mevzuyu para var mı hacı sende, ben sıkıntıdayım bu aralara getirecek.
Hayata dair de bir şeyler öğreniyorum. Çok üzmüşüm kendimi bunca zamandır. Gereksiz hem de. Üzdüğüm insanlara da bakıyorum umurlarında değil. Değişiyor tabi zamanla. Uzundur her şeyi karşılıklı yapıyorum. Beni bir yere çağıranı, ben de bir yere çağırıyorum. Selam verene selam veriyorum. O vermezse ben hiç vermiyorum. Kafam rahat.
Kitap okuma konusunda kendimi aştım geçenlerde. Günde bir kitap bitirmeden rahat edemiyordum. Şimdi ofis falan derken biraz daha azaldı. Ama Stefan Zweig’in ve Amin Malouf’un tüm kitaplarını okumanın mutluluğu içerisindeyim. Hatta sonunda Otostopçunun Galaksi Rehberini bile okudum. Lüset Kohen Fin’in Şarlatan kitabını okudum mesela çok güzel geldi. Zweig’in Amok Koşucusunda kendimi buldum. Bir an kendimin de “Amok” hastalığına yakalanmış olduğumu sezdim. Şu ara Haruki Murakami’ye sardım. Sputnik Sevgilim ve İmkansızın Şarkısı var elimde. Sputnik’e başladım devam da ediyorum.
Ezcümle hayat iyi gidiyor. Keşke demeyi pek sevmiyorum. Ama iyi ki bu kararları almışım ve bilinç altıma uymuşum.